28 Ocak 2010 Perşembe

İkinci durak - Stokholm

Ve sonunda Stokholm'e geldik. Hoş bir havalimanı var. Sizi İsveç'in ünlüleri selamlıyor billboardlarda. Bir sürü dünyaca ünlü İsveçli ve neyle ünlü oldukları konusunda kısa bilgiler de mevcut posterlerde. İlerliyoruz nerdeyse çıkışa geldik hala pasaport kontrolü yok. Ve dışardayız.




Bizi kuzenin amcaları karşılıyor. Bir kaç yıl olmuştu görüşmeyeli. Çok sıcak insanlar.Bilmediğimiz bir ülkede -5 derece soğukta aileden birilerini görmek inanılmaz rahatlatıcı. Hemen arabaya biniyoruz. Eve gitmeden bir kaç yer görmek isteyip istemediğimizi soruyorlar, heyecanla kabul ediyoruz teklifi.
İsveç çok soğuk bir ülke ve insanların hayat tarzları da buna göre şekillenmiş. Kapalı yerlerde geçiriyorlar zamanlarını. Her semtin devasa bir alışveriş merkezi var. Hafta içi saat 8'e kadar Pazar günleri ise saat 6'ya kadar açıklar. Bildiğimiz markaların mağazalarına rastlasak da burada çok farklı markaların mağazaları da mevcut. Dikkatimi çeken şeylerden biri de nerdeyse her yerde dondurma satıyorlar. Su ürünleri mutfaklarının önemli bir yerini tutuyor olsa gerek karidesler, kalamarlar balık türleri hemen her yerde göze çarpıyor. Su ücretsiz ve çeşmeden içiliyor. Suyun tadı öyle güzel ki anlatamam. Restoranlardan alışveriş yapmasanız bile suyu ücretsiz alabiliyorsunuz ( en azından dün birinde öyle yaptık :) )


Elektronik eşya oldukça ucuz, özellikle fotoğraf makinaları büyük ilgimizi çekti. Piyasasını bilenler için, Nikon D3000 lensiyle birlikte 880 lira civarında ( Türkiye fiyatını en ucuz 1136+ KDV olarak bulduk interetten).

Buradaki mağazalarda outlet diye bir kavram yok. Herşey sezonunda alınıyor, sezon bitene yakınsa büyük indirimler başlıyor. %30 %50 %90'a kadar varan indirimler. Bunlar reel indirimler. Bizdeki gibi bütün sene indirimli etiketi taşımıyorlar. İndirim zamanı gelince otomatik indirime geçiyorlar. Minimum geliri 3000 dolar olan bir İsveç vatandaşını bu indirimler ne kadar ilgilendiriyor bilemem ama bizi oldukça heyecanlandırdı.




Spor hayatlarında önemli bir yer tutuyor , hemen hemen gördüğümüz her alışveriş merkezinin ( mahalle süpermarketinin bile) bir spor merkezi vardı.Tahmin ediyorum ki soğuk hava şartları yüzünden insanların en büyük sosyalleşme araçlarından biri spor olmuş. Kış iklimi uzun olunca kış sporları da hakim tabi. Spor mağazalarında buz hokeyi kayak gibi sporlara ayrılmış kısım oldukça büyük.

Eve geldiğimizde artık iyice yorulmuş olduğumuzu fark ettik, bir süre uyuduktan sonra leziz Kerkük yemekleriyle dolu bir sofra bizi karşıladı. Çok özlemişimi bu mutfağı onu farkettim.

Yemekten sonra bir iki alışveriş merkezine daha gittik, gezdikçe fiyatlar ucuzladı. Bütün tatili iptal edip ucuz elektronik eşya ticaretine bile başlamayı düşünmedim değil =)
Akşamımızı sıcak aile ortamında geçirdik Galatasaray-Ankaraspor maçı, çay , pasta...
Şimdi Stokholm'deki ikinci günümüze başlamak üzereyiz. Donmuş deniz ve göller, dışarıda görülecek mekanlar bizi bekliyor. Tekrar buluşmak dileğiyle, şimdililk hoşçakalın!

27 Ocak 2010 Çarşamba

Budapeşte Havalimanı

Bir gün rötarla da olsa tekrar merhaba.Kaldığımız yerden devam edelim. En son Budapeşte'de havalimanındaydık. Havalimanı da aynen şehir gibi terkedilmiş. Kuzenle benim haricimde sabahı bekleyen iki yolcu ve tadilat yapan bir kaç işçi dışında kimse yok. Polis ya da güvenlik bile yok. İnternet ücretli ayrıca ücretini ödemeye kalksanız bile T-mobile abonesi olmanız gerekiyor. Koltuklarda uyuyarak hem zamanı geçirelim hem de yarın için güç toplayalım dediysek de beceremedik.



Boş havalimanında bir süre koşturduk, kuzen cimnastik dersinden öğrendiği bir kaç figürü serigiledi, ben bir iki kata çizdim. Yine de sabahı edemedik, bir süre sonra ben de yere çarşaf serdim bir saat kadar olsa da uyudum. Bu arada da başka yolcular geliyor havalimanına. Artık bizden mi cesaret aldılar bilemem uykusu gelen bizim yanımıza kıvrılıyor.
Saat 5 oldu biraz da kapının önünde bekleyelim dedik Free Shopların olduğu kısma girdik ( burda pasaport kontrolü yok artık ). Gelmemizle niye saatlerdir dışarda oturduk dememiz bir oldu. Rahat koltuklar, ücretsiz internet, her yerde priz. Çok renkli olmasa da zaman geçirilebilecek freeshoplar...
Kalkış zamanı geldiğinde önceki günden tecrübeli koştur koştura sıraya ilk biz girdik, çünkü bizim çanta sonradan problem oluyor. Biz sıraya girinci insanlarda da bir heyecan oldu onlar da arkamızdan sıraya dahil oldular. Yolcuların yarısı Araptı. Uçağa biner binmez uyuduk fakat öyle soğuktu ki bir saatten fazla uyuyamadım, uyandığımda ise ayaklarımı hissetmiyordum. Tahminim uçağın yarısı boş bir de ödediğimiz ücret düşük olunca kaloriferlerden kestiler =)




Saat 09:48. 28 dakika gecikmeyle 2 saatlik Budapeşte - Stokholm yolculuğumuz sona erdi. Stokholmdeyiz!

26 Ocak 2010 Salı

Budapeşte Bölüm 2

Kafeden çıkıp şehir turumuza devam ettik. Budapeşte gerçekten de etkileyici bir şehir. Buram buram tarih kokuyor. Caddeler, hatta sokaklar çok geniş. Raylı sistem gördüğümüz kadarıyla bütün şehri sarıyor. İstanbul’da görmeye alışık olmadığımız troleybüsler de mevcut. Dışarda bir düzen hakim. Caddeler,sokaklar her yer temiz ve düzenli. Havanın -3 derece olmasından mı bilemem şehir hiç sıcak gelmedi. Yoksa boş caddeler miydi nedeni ? Sokaklar bomboştu, hayalet bir şehirde gibiydik. Arada evsizlere rastladık, çöpü karıştıran iyi giyimli adamlara da( birkaç tanesine rastlamasak biz de inanmayız çöpleri karıştıran iyi giyimli adamlara).

Yapılar çok eski ve büyüleyici. Bakanlık olduğunu tahmin ettiğimiz birkaç ihtişamlı binanın önünden geçtik. Şehrin düzenli ve basit bir yapısı var. Kaybolmak imkansız gözüküyor. Metro’da indiğimiz duraktaki caddeden aşağıya doğru ilerledik. Devasa tarihi binaların önünde geçtik. Büyük bir kavşaktan sola dönüp ilerlediğimizde ise Tuna nehrine ulaştık. Budapeşte’yi Buda ve Peşte olmak üzere ikiye ayıran nehirde buz parçaları yüzüyordu. Nehirdeki ilk köprüden karşı tarafa geçtik. Kraliyet sarayı bu taraftaydı. Bu tarafta da hayat durmuş gibiydi adeta. Fakat bir süre yürüdükten sonra insanlara rastladık, hepsi de ya duraklardaydı ya da tramvaylarda. Yürüyerek ikinci köprüyü de geçtikten sonra 3.köprüden geldiğimiz yere dönmeye karar verdik. Köprüden geçtikten sonra Burger King yazısıyla karılaştık kızarmış patates ve kızarmış peynirli sebzeli acılı bir şeyler yerken kuzen çay ısmarladı ben de soda. Free WIFI yazısını görünce fırsattan istifade evi aramaya çalıştık. Voipwise* sağolsun yardımımıza koştu. Fakat teçhizat eksikliğinden iletişim kuramadık (mikrofon ve kulaklığa ihtiacımız var dizüstü bilgisayarımızınki işimizi görmedi)

Çıkıp bir süre yürüdük köşede döner yazısını görünce bir iki esnaf Türk’le muhabbet ederiz umuduyla restorana daldık. Tam bir esnaf lokantası şeklinde tasnif edilmiş restoran bize hiç de yabancı gelmedi. Çalışanlar Türk olur umuduyla Selamın Aleyküm dedik ve içeri girdik. Bir Aleyküm selam geldi fakat arkadaşın Türkçesi yoktu. Tam çıkacaktık ki çalışan kızlardan birine metronun yerini sorduk. Şansımıza Türkçe biliyormuş sağolsun nasıl gideceğimiz tarif etti. Şehir turumuzu bitirmiş olmanın verdiği keyifle metro istasyonuna doğru ilerledik. Yürüyen merdivenlerden aşağıya inmemizle bize biletimizin olup olmadığı soruldu. Bizim de haliyle biletimiz yoktu Turistiz nasıl alacağımızı bilemedik dedik kadın o zaman kişi başı 6000 Florin ceza ödeyeceksiniz dedi. Sonra “sağolsun” bir de bizim için Euro karşılığını söyledi. 50 Euro! Anlattık efendice; turistiz, Budapeşte’ye 5saat önce geldik sabah gideceğiz, öğrenciyiz. Para etmedi cezayı ödeyeceksiniz diyor. Tamam dedik, biz o zaman dönelim metro’ya binmeyelim. Ona da olmaz diyor. Sonra başka bir görevliye gidip ona anlatmaya çalıştık meramımızı, adam üzüldü, öğrenci misiniz, ilk defa mı Budapeşte’ye geliyorsunuz falan deyince rahatladık. Öğrenci kartlarımızı sordu. ISIC* kartlarımızı gösterdik. Aldı bizi metronun girişine götürdü, bizim için oldukça üzülmüş bir tavırla. Ben de sevindim herhalde bize nasıl bilet almamız gerektiğini anlatıp gönderecek diye. Fakat daha iyi İngilizce bilen bir arkadaşı geldi ve bu sefer bize kişi başı 12000 Florin ceza ödememiz gerektiğini söyledi. İtiraz ettim, az önce 12000 Florindi şimdi neden böyle oldu diye, doğru diyorsunuz toplam 12000 Florin dedi ama ayak üstü domuzdan kıl koparsam kardır niyetiyle mi yaklaştı bilemiyorum.
Sonuç: Ne kadar yalvardıysak da bize 50 Euro’yu paşa paşa ödettiler. Metroya yolladılar, bileti ödemem diye itiraz ettim, bileti bedavaya verdi, metrodan sonra otobüs var daha o ne olacak dedim, bileti burada basma otobüste basarsın dedi “sağolsun”. Yedik ilk büyük kazığımızı ve afiyetle bindik Metromuza. Öyle canımız sıkıldı ki anlatamam. Kendimizi tecrübe oldu diye avutuyoruz.Ama siz siz olun Budapeşte’de gece biletsiz taşıta binmeyin!
Şimdi havalimanındayız burada da in cin top oynuyor. Kuzen bir köşeye kıvrıldı kestiriyor.Nöbet bende. Sabahı, saatin 7 olmasını bekliyoruz. Bakalım yarın bizi ne gibi sürprizler bekliyor.

*Voipwise: İnternet üzerinden telefon hatlarını aramanızı sağlayan bir program. Türkiye ve bir çok ülkenin sabit hatlarını haftada 300 dakikayı geçmemek koşuluyla bedava arayabiliyorsunuz.
*ISIC card: Uluslar arası geçerliliği olan öğrenci kartı.

Budapeşte

Ve Budapeşte'ye sağ salim indik. İner inmez anında bir gerginlik show başladı ve bizi vizemizde tek giriş olduğu için Macaristan'a alamayacaklarını söylediler. Tabi ki vazgeçmedik o ofis senin bu ofis benim dolaştık vizemizin schengen vizesi olduğundan bahsettik. Sonunda onlar da anladılar yanlışlarını Macaristan'a girdik.
Bu arada uçakta yanımızda tatlı bir abla vardı onla muhabbet ettik. Bir süre Londra'da yaşamış şimdi de bir yıldır Bratislava'da yaşıyorumuş. Bize az biraz yol gösterdi. Paramızı florin'e çevirmemiz gerektiğinden bahsetti. Biz de iner inmez çevirdik arkadaş komisyon almadı ama sağolsun bizi biraz kazıklamış ( 20 euro karşlık yerine 15 euroluk vermiş)
Havalimanından çıkışta iki ablaya şehre nasıl gideceğimizi sorduk. Sağolsunlar yardımcı oldular yarım saat otobüs yolculuğunun ardından metro istasyonuna geldik. Kendisinin iki katı büyük bavulu olan bir kızcağıza yardım ettik. Şansımıza İngilizce biliyormuş. Erasmus programıyla Macaristan'a gelmiş bir Fransız kendisi. Şehir merkezine beraber gittik.
Metro inanılmaz eskiydi, şehir buram buram komünizm kokuyor. Henüz tamamen atlatamamışlar etksini. Dükkanlar eski püskü ve sade. Yalnız binalar çok güzel. Çok eski bir kaç binanın yanından geçtik( adını bilmiyoruz )
Bisiklet önemli bir yer tutuyor ulaşımda. Bisiklet yolları var her yerde. Trafk ışıklarında bile yaya ve bisikletli işareti var.
Akşam yemeğimiz uçakta bize verilen sandeviç ve burda bir marketten aldığımız kola - bounty 3lüsüyle yaptık. En ucuz içecek kolaydı o da yaklaşık 1.75 lira kadar.

Şimdi Pumuklı Street Stop adında bir cafedeyiz. Açıkçası bedava WIFI işaretini görüp girdik. Kuzen bir çay içti ben de bir kapuçino, 5 lira kadar verdik.Bedava internet, eve haber verdik, fena değil ( iyi yaa ).

Son metro saat 23.35'te o saate kadar mini şehir turumuza devam edeceğiz. Uçağamız sabah 7'de, bir sonraki görüşmemize kadar esen kalın.
Not:Resimler sonra eklencek.

Dakika 1

Dakika 1 bereyi arabada unuttum =D Sağolsun Yılmaz Ö. Son anda kafamı kurtardı =D
Dakika 2 uçak saat 4'teymiş.
Yol öncesi kulağımız hafif çekilmiş oldu.
Check in yapıp İş bankası sponsorluğunda Maximum Lounge keyfini bekliyoruz. Bu arada Budapeşte rotasını çizmemiz lazım tabi kuzen FM oynamazsa =D
( 1. foto kuzen --> Ercan )
( 2. foto ben ---> KTF)




23 Ocak 2010 Cumartesi

Başlarken...

Selam arkadaşlar, yıllardır gerçekleştiremediğimiz hayalimizi bu sene gerçekleştirmek üzereyiz. Bu deneyimi sizlerle de paylaşmak istedik. Umarım hoşunuza gider hatta işinize yarar.

Yıllardır kuzenimle bir avrupa seyahati hayali kuruyoruz. Birçoğumuzun hayalini süsleyen interrail bizim de hayallerimizde önemli bir yer tuttu. Fakat her sene karşıma çıkan yaz okulu engeli, ayrıca maddi imkanların elvermeyişi belimizi büken faktörlerdendi. Kuzenimin de inancını yitirdiği bir sırada, ryanair'in ucuz ( bedavaya yakın) uçak biletleri sayesinde biletleri aldık ve 26 Ocak Salı günü başlayacak 11 Şubat Perşembe günü bitecek maceramızın geri sayımını başlatmış bulunmaktayız. Vatana millete hayırlı olsun :)

Öncelikle rotamızdan ve de bilet ücretlerinden bahsetmek istiyorum.

26 Ocak Salı 16:20 İstanbul - 17:15 Budapeşte (MALEV Hungarian Airlines) 69.5 Euro
27 Ocak Çarşamba 07:25 Budapeşte - 09:30 Stokholm (MALEV Hungarian Airlines) Transit
29 Ocak Cuma 07:00 Stokholm - 08:00 Oslo (Ryanair) 2Euro
30 Ocak Cumartesi 10:40 Oslo - 14:00 Barselona (Ryanair) 16.35 Euro
01 Şubat Pazartesi 14:00 Barselona - 15:35 Roma (Ryanair) 19.99 Euro
03 Şubat Çarşamba 07:00 Roma - 09:05 Paris (Ryanair) 19.99 Euro
06 Şubat Cumartesi 11:30 Paris - 19:30 Amsterdam (Eurolines otobüs) 17 Euro
10 Şubat Çarşamba 20:30 Amsterdam - 22:30 Budapeşte (MALEV Hungarian Airlines) 69 Euro
11 Şubat Perşembe 12:45 Budapeşte - 15:35 İstanbul (MALEV Hungarian Airlines) Transit

Biletlerimiz toplamda 213.83 Euro tuttu. Biletlerimizi iki ay önce aldığımızı hatırlatmakta fayda var.Biletleri bugün almaya kalksak 500 euro'dan aşağı tutmazdı.

Biletlerimizi aldık. Sıra kalacak yerleri ayarlamaktaydı. Biz de bir çok düşük bütçeli turist gibi hostellerden yararlanmaya karar verdik. Hostel nedir diye soranlar için küçük bir açıklama: Hosteller gençlerin konaklaması için yurt gibi işletilen, bazılarında bir odada 2 kişi kalırken bazılarında 24 kişiye kadar kalabileceğiniz ucuz oteller. Gecelik ücretleri avrupada ortalama 25 euro kadar. Hostel seçimimizi yaparken bulunduğu yer ve kahvaltının dahil olması gibi özelliklere önem verdik. Hostel rezervasyonu yapmak, kalacağınız yeri ayarlamak ise oldukça kolay. http://www.hostelworld.com/ sayesinde istediğiniz ülke ve şehirdeki bir çok hosteli görüntüleyebilir, hakkındaki youmları okuyabilir ,tanıtım videosunu izleyebilirsiniz.Tabi bizim bir avantajımız da İsveç ve Hollanda'da akrabalarımızın olması. O yüzden Barselona, Roma ve Paris'te hostelde kalıyoruz.Kalacağımız hosteller:

Barselona'da: Kabul Backpakers Hostel - 24 kişilik oda 2 gece 34 euro (tanıtım videosu aşağıda)



Roma'da: Hotello di Roma - 6 kişilik oda 2 gece 30 euro



Paris'te: St. Chirstopher's Paris - 10 kişilik oda 3 gece 50 euro (tanıtım videosu aşağıda)


Bu ücretlerin %10'unu kapora olarak rezervasyonda verdik. Artı 2 Euro'da oda bulma garantisi diye bir ücret verdik. Bu ücreti vermeye gerek var mıydı, inanın bilmiyorum.

Bu kısıma kadar olan işlerimizi bundan 2 ay önce halletmiştik. Bundan sonra en önemli kısım olan vize geliyor. Biz vize konusunda şanslıydık çünkü İsveç'teki akrabalarımız bize davetiye yolladılar. Davetiye vizeyi alabilmemizdeki en büyük etkendir.

İsveç vizesi başvuruları, İstanbul Vize adlı bir kurum aracılığıyla alınıyor. İsveç ve Fransa konsolosluklarının anlaştığı bu firmaya gerekli belgelerle başvuruyorsunuz. Gerekli belgeler için http://www.isvecvizesi.com/ adresine bakabilirsiniz. Bütün evraklarımızı hallettik bankaya kalacağımız gün başına yaklaşık olarak 200-300 euro civarında para yatırdık ( bu para sadece başvururken beyan etmek için lazım daha sonra çekebiliyorsunuz ). Akrabalarımız davetiyeleri kimlikte yazan isimlerimizde ve doğum tarihlerimizde bir hata olmaması için ilgili kısmı boş bırakarak yolladılar, boşlukları biz doldurduk. Fakat İsveç konsolosluğunda bizim doldurduğumuz anlaşılmış ve az daha vizemiz reddediliyordu. Allah'tan yeni davetiye aldık da o sorunu da kazasız belasız çözdük.

Vizemiz tamam, uçak biletleri alındı, hostellerde rezervasyonlar tamamlandı sıra geldi tatili planlamaya. Açıkçası bu kısım üzerine hala tam olarak bir şey düşünmedik. Aklımızda bir rota
oluşturduk fakat doğaçlama bir tatil olmasına karar verdik. Maceralarımızı bu yazı dizisini izleyen arkadaşlarla paylaşacağız. Arada bizi yönlendiren arkadaşlar olursa çok memnun oluruz.

Biraz da çantamızdan bahsetmek istiyorum. Çok değerli oda arkadaşım( ayrıca bu tatilin en önemli mimarlarındandır) Yaşar T. sponsorluğunda çakma bir the north face dağcılık çantamız var( o da an itibariyle dağılmaya başladı umarım yolculuğun sonunu görür)


11 buçukta evden çıkıyoruz, şimdi son rötuşları yapmam lazım, havalimanında buluşmak üzere